GİRİŞ
İş güvenliği ve sağlığı (İSG), işyerinde işin yürütülmesi sırasında çeşitli nedenlerden
kaynaklanan sağlığa zarar verebilecek koşullardan korunmak amacıyla yapılan sistemli ve
bilimsel çalışmalar olarak tanımlanabilir. İSG; çalışanı korumak, üretimin ve işletmenin
güvenliğini sağlamanın yanında insan sağlığını ve güvenliğini odak noktasına alan bir iş kolu
veya yaklaşımı olarak bilinmelidir. İnsan varlığının ilk ve en temel hakkı olan yaşam
korunmalıdır. Bu bağlamda dünyada İSG tarihine baktığımızda ilk çalışmaların Eski Yunan
ve Roma dönemlerinde yapıldığını daha sonra sanayi devrimi ile bu konudaki çalışmaların
öneminin arttığını görmekteyiz. Özellikle sanayi inkılâbının beşiği olan İngiltere’nin
yayınlamış olduğu Sağlık ve Ahlakın Korunması Kanunu (1802), Fabrikalar Kanunu (1833)
ve devamında gelen İş Güvenliği Müfettişliği İSG çalışmaları için dünyaya örnek teşkil
etmiştir. İngiltere yanında sanayi devrimlerini gerçekleştirmiş birçok devletin İSG konusunda
çeşitli çalışmalara el atmıştır. Örneğin; Fransa’nın İmparator Kararnamesi (1810) ve İş
Mevzuatı (1841), 20.yy’da hızla sanayileşen ABD’de Cornell Üniversitesi Dâhiliye Profesörü
Gillmann Thomson tarafından yayınlanan “Meslek Hastalıkları” adlı kitap sanayinin İSG’yi
zorunlu kılacağını bizlere göstermiştir. 20. yüzyılda, iş sağlığı ve güvenliği, sanayide yaşanan
gelişmelerle birlikte, özellikle kalkınmış ülkelerde ön planlarda yer almaya başlamıştır.
Gerçekten, Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere, İngiltere, Kanada, Avustralya,
Japonya ve Almanya gibi ülkelerde, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili modern düzenlemeler
yapılmıştır.
İş sağlığı ve güvenliği olgusu, Avrupa Birliği içerisinde de, 1980’li yıllardan itibaren
ağırlıklı olarak ele alınmaya başlanmıştır. Özellikle, 1989 yılında çıkarılan 89/391/EEC sayılı
İş Sağlığı ve Güvenliği Direktifi, iş sağlığı ve güvenliği alanında çerçeve direktif olarak kabul
edilmiş ve daha sonra bu çerçeve direktife dayanarak, çok sayıda bireysel direktif
çıkarılmıştır.
Türkiye’de İSG alanındaki çalışmaların bir gerekliliğin sonucu olduğunu unutmadan
İSG çalışmalarının tarihine bakacak olursak ilk çalışmanın 1865 yılında yayınlanan Dilaver
Paşa Nizamnamesi olduğunu söyleyebiliriz. Nizamnamede, Ereğli ve Zonguldak kömür
havzası işçilerinin dinlenme ve tatil zamanları, barındırma yerleri, çalışma saatleri ve onların
sağlıkları ile ilgili çeşitli konuların ele alındığı görülür. Ayrıca, 1869 yılında çıkarılan
“Maadin Nizamnamesi” ise, bütün madenlerde çalışanların güvenliği ile ilgili çeşitli
hükümleri düzenleyen bir mevzuattır. Maadin Nizamnamesi, kömür madeni iş kolunda, o
devirde yürürlükte bulunan zorunlu çalışmayı ortadan kaldırmış ve bu suretle çalışmanın
ekonomik yönlerinin yanında insani yönlerine de değer verilmesi vurgulanmak istenmiştir.
23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kurulduğu tarihten itibaren ise, iş sağlığı
ve güvenliği olgusu da gündeme getirilmiş ve çeşitli yasal düzenlemeler yapılmaya
başlanmıştır. Zamanına göre, son derece modern hükümlerle donatılmış olan, Ereğli Havza-i
Fahmiyesi Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik Kanun (Ereğli Kömür Havzası Maden
İşçisinin Hukukuna İlişkin 151 sayılı Kanun), Millî Mücadele’nin en yoğun olarak yaşandığı
bir dönemde, 10 Eylül 1921 tarihinde, Sakarya Savaşı sırasında çıkarılmıştır. Daha sonra, 8
Haziran 1936 tarihinde çıkarılan 3008 sayılı İş Kanunu içerisinde de, temel iş sağlığı ve
güvenliği hükümleri yer almıştır. İkinci Dünya Savaşından sonraki konjonktürde,
sanayileşmenin daha yoğun yaşanmaya başlandığı soğuk savaş yıllarında ise, iş sağlığı ve
güvenliğinin ön sıralarda yer aldığını söylemek mümkün değildir. 1967 yılında çıkarılan 931
sayılı İş Kanunu içerisinde ilk defa modern hükümlerle yer alan disiplin, bu Kanunun
Anayasa Mahkemesi tarafından şekil yönünden iptal edilmesinden sonra, 1971 yılında
çıkarılan 1475 sayılı İş Kanunu içerisinde de aynı hükümlerle yer almıştır. Batı’da, 150-200
yıldır yaşanan endüstri devriminin bir nebze olsun yakalanabilmesi için, sanayileşmenin
sürdürüldüğü 1970, 80 ve 90’lı yıllarda ise, 1475 sayılı İş Kanunu ve bu çerçevede çıkarılmış
olan tüzük ve yönetmelikler, iş sağlığı ve güvenliği alanının gereksinimlerine belli ölçüde
cevap verebilmiştir. Ancak, 20. yüzyılın sonları ve 21. yüzyılın başlamasıyla birlikte,
teknolojinin, tüm sanayi koşullarının, endüstri ilişkilerinin ve çalışma mevzuatının baş
döndürücü bir hızla ilerlediği ve değiştiği gerçeği ortaya çıkmıştır. Avrupa Birliği’nin, Aralık-
1999’daki zirvesinde, Türkiye’ye adaylık statüsünün tanınmasıyla birlikte, 2003 yılında 4857
sayılı İş Kanunu çıkarılmıştır. Bu Kanunun iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili hükümleri, belki
birkaç madde dışında, aynen 1475 sayılı İş Kanunu’ndan aktarılmıştır. Ancak, 4857 sayılı İş
Kanununa göre çıkarılması gereken yönetmelikler, Avrupa Birliğinin 89/391/EEC sayılı
çerçeve direktifine ve diğer bireysel direktiflere göre uyumlaştırılmıştır ve 2003 yılı ile 2004
yılı içerisinde art arda yayımlanmıştır. 29 Haziran 2012 tarihinde 6331 sayılı İş Sağlığı ve
Güvenliği Kanunu’nun çıkarılarak 1 Ocak 2013 tarihinden itibaren uygulamaya konması ve
akabinde yönetmeliklerinin çıkarılmasıyla ülkemizde iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı modern
hükümlerle donatılmış bulunmaktadır. Ancak, uygulamada daha fazla mesafenin kat edilmesi
gerekmektedir.
TÜRKİYE’DE İŞ KAZALARI VE İSG EĞİTİMİ
Türkiye’de İş Kazaları:
İş sağlığı ve güvenliği dünyada en önemli konular arasında yer almaktadır.
Ülkemizde her 6 dakikada bir iş kazası olmakta, her 6 saatte de bir işçimiz hayatını
kaybetmektedir. Bu evlerinden çıkan ve çocuklarının geçimlerini sağlamak için çalışmaya
giden 4 işçimizin akşamları evlerine dönememeleri anlamına gelmektedir. İstatistikler her 2,5
saatte 1 işçinin iş göremez hale geldiğini açıklamaktadır. Bu çok acı bir durumdur. İş kazaları
istatistiklerinde Avrupa'da ilk sırayı, dünyada ise 3. sırayı almaktayız. Yapılan araştırmalarda
iş kazalarının yüzde 50'sinin kolaylıkla önlenebilecek kazalar olduğu, yüzde 48'inin sistemli
bir çalışma ile önlenebileceği, yüzde 2'sinin ise önlenemeyeceğini ortaya çıkmıştır. Bu da
bizlere iş kazalarının yüzde 98 önlenebileceği gerçeğini ortaya koymaktadır.
Türkiye’de İSG Eğitimi:
Mevzuatta iş sağlığı ve güvenliği eğitiminin amacı şöyle tanımlanmaktadır: İş
yerlerinde sağlıklı ve güvenli bir ortamı temin etmek, iş kazaları ve meslek hastalıklarını
azaltmak, çalışanları yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek, onların karşı
karşıya bulundukları mesleki riskler ile bu risklere karşı alınması gereken tedbirleri öğretmek
ve iş sağlığı ve güvenliği bilinci oluşturarak uygun davranış kazandırmaktır.
Ülkemizde eğitim kademelerinde ve işyerlerinde yeterli İSG eğitimi verildiğinden söz
edilemez. Mesleki ve teknik eğitim veren ortaöğretim kurumlarında yeterli İSG eğitimi
verilmemektedir. Günümüzde her mesleğin bir okulu vardır. O mesleğin gerçek sahipleri de o
okulun mezunları olmaktadır. İSG mesleğinin okulları sırayla Meslek Liseleri, Meslek
Yüksek Okulları ve İş Güvenliği Mühendislikleri olmalıdır. 2005 yılına kadar Meslek Yüksek
Okulları bünyesin 2 İSG Bölümü olmasına rağmen bu yıllardan sonra birden İSG
bölümlerinde hızla artış gözlemlenmektedir. Birkaç Üniversitede ise Lisans düzeyinde İSG
eğitimi verilmeye başlanmıştır. Ayrıca, çok sayıda Üniversitede birkaç yıldan beri İSG
Yüksek Lisans programları her branştan öğrenci alarak eğitim vermektedir.
ÜLKEMİZDEKİ İSG EĞİTİMİ EKSİKLİĞİNDEN KAYNAKLANAN BAZI İLGİNÇ
ÖLÜMLER VE 2009 YILI İSG VERİLERİ
Ülkemizdeki İSG Eğitimi Eksikliğinden Kaynaklanan Bazı İlginç Ölümler:
İSG eğitiminin ölümlerin ve yaralanmaların önlenmesinde gerekli olduğu aşikârdır.
Bu durumu örnekleyen durumlardan bazıları şunlardır:
600 tonluk pres makinesinin arasından emekleyerek geçip, 2450 derece fırından
sigarasını yakmaya çalışarak...(Karabük Demir - Çelik).
Tıraş olurken, berberin, rahatlatır diye müşterinin boynunu aniden sağa sola
çevirmesiyle boyun kırılarak." (Erzurum Berber Salonu).
Servis minibüsüne kapasite üstü kişi bindirip, viyadükten aşağı uçurarak." (Molla
Gürani Viyadüğü).
İlaçlama şirketi çalışanının tahtakurusu, pire ve bilumum haşeratı öldürmek için yatağı
iyice ilaçlayıp, mola esnasında yatağa yatarak." (Bodrum, Yalıkavak).
İnşaat yapımı esnasında kafasına balkon düşerek..." (İstanbul, Dudullu).
Para çekmek için girdiği bankamatik kulübesinde, elektrik çarparak." (Bozcaada).
Trafik kazasından yaralı kurtulup, bindirildiği cankurtaranın yolda kaza
yapmasıyla..." (Hemen hemen her yerde).
Motosikletli kuryenin virajda karşıdan gelen motosikletli arkadaşını görünce onu
selamlamak için, ellerini havaya kaldırıp, kendi motosikletini başıboş
bırakarak." (Konya, Meram)
Önlemek ödemekten ucuzdur mantığı ile hareket ederek işyerlerinde tehlike
kaynaklarını ortaya çıkartıp bunlardan oluşabilecek riskleri kontrol altına alabilirsek
olabilecek kazaları azaltmış ve tehlikeli ortamları ortadan kaldırmış oluruz. Tabii bu çalışma
bir ekip çalışması olmalı ve tüm ekip uyumlu bir şekilde çalışmalıdır. İşte bu uygulamalar
işyerlerinde risk değerlendirme çalışmaları olarak adlandırılmaktadır.
2009 Yılı Türkiye İSG Verileri:
2009 yılında ise, 64.316 iş kazası 429 meslek hastalığı meydana gelmiş, 1171 kişi
hayatını kaybetmiştir.
2009 yılında iş kazası ve meslek hastalığı sonucu kaybedilen iş günü sayısı
1.589.000’dir.
Meslek hastalıklarının çoğu teşhis edilememektedir.
Dünyada iş kazası oranı D, meslek hastalıkları oranı V iken; ülkemizde bu oran
? / % 1 şeklinde gerçekleşmektedir.
İş kazaları ve hastalıklarının, sosyal güvenlik sistemine toplam maliyeti yılda 4 milyar
TL’dir
DEĞERLENDİRME
İSG, tarihin eski devirlerinden günümüze değin bir ihtiyacın sonucu olarak ortaya
çıkmış ve insan yaşamının devamını ve kalitesini destekleyici bir iş kolu haline gelmiştir.
Sanayinin faaliyetlerinin yoğunlaşması iş kazalarını da beraberinde getirmektedir. Kazaları
verdiği zararı hafifletmek ve kaza sayısını sıfırlamak adına İSG ve İSG eğitimi büyük önem
arz etmek. Ayrıca, çalışanların, işverenlerin haklarının korunmasında, İş kalitesinin
arttırılmasında ve ülke kalkınmasında İSG’nin rolü bilinçli kalkınma için başrollerdendir.
Ayrıca, İSG eğitimlerin sosyal güvenlik maliyetlerini düşüreceği aşikârdır.
Ülkemizin, iş kazalarının yaşanması bakımından Avrupa’da birinci sırada yer alması,
İSG eğitimlerine verilen önemi ve söz konusu eğitimlerin sağladığı faydayı sorgulamaya
yöneltmektedir. Yaşanan kazaların ? gibi büyük bir kısmının güvensiz ortam ve
davranışlardan oluşması da yine dikkatleri verilen eğitimin kalitesine çekmektedir. Eğitimin
yalnızca yasal bir zorunluluk olarak algılanıp yerine getirilme eğilimi, uyum eğitimlerinin,
İSG’ne ilişkin iç yönetmeliklerin kitapçık ya da broşür olarak işçilere verilmesi ya da internet
üzerinden maillere yönlendirilen eğitim slaytlarıyla geçiştirilmesi işçinin bu konuda yeterli
düzeyde bilgi ve bilinç sahibi olmadan işinin başına geçmesine neden olmaktadır. Bu durum
sorunları daha büyük boyutlara taşırken iş kazası oranlarını da trajik hale getirmektedir.
Oysaki İSG alanında yapılacak ilk iş ve alınacak en önemli önlem eğitimdir. Çünkü iş
kazası ve meslek hastalıklarından korunmanın tek yolu işin getirdiği riskleri tanımak, alınan
önlemleri bilmek ve bunları uygulayarak tehlikelerden kaçınmaktır. Bu da ancak eğitimle
sağlanabilir. Ancak yapılan araştırmalar işyerlerindeki en büyük eksikliğin işçinin ve
işvereninin bu alandaki eğitimsizliğinden kaynaklanan bilinç eksikliği olduğunu ortaya
koymaktadır.
KAYNAKÇA
www.isguv.com
http://teknikbilimlermyo.istanbul.edu.tr/basimyayin/wp-content/uploads/2015/03/03-
Türkiyede-ve- Dünyada-İSG.pdf
http://www.teias.gov.tr/eBulten/haberler/2012/adapazarı iş g?%
BCv.önemi.html
http://www.milliyet.com.tr/2002/03/24/yazar/pulur.html